1 Şubat 2012 Çarşamba

Trabzon Paketi - 2010 (Eski Yazım)


( İki adet uçuş, iki gece konaklama, bir maç, bir deplasman tribünü bileti, birkaç porsiyon Akçaabat Köftesi, gezilecek-görülecek yerlere birkaç ziyaret, birkaç porsiyon tatlı-pasta, sayısını hatırlayamadığım kadar ince belli bardakta çay, birçok güzel anı )

Her yıl Galatasaray'ın bir ya da iki deplasman maçına giderim, bu yılki talihlimiz Trabzon'du.Yolculuğum "flap" arızası ile başladı neyse ki uçuştan önce fark edildi ve arıza giderildi.Uçuştan önce fark edilmeseydi şu anda Karadeniz'in derinliklerinde yan koltuktaki komşum ile "Küreselleşen Dünya'da makro ekonomik parametreler" ,"Susanna Tamaro ve edebi sakillik" ve "Hava ulaşımı ve uçak kazası istatistikleri" gibi konuları konuşuyor olabilirdim.Trabzon'da bulunduğum günler güneşli ve yağmursuz geçti, bu oldukça sürpriz bir gelişmeydi.Yazımın devamında Trabzon yolculuğumun gastronomik ve toplumsal konularına değineceğim, Trabzonspor – Galatasaray maçının teknik ve taktik konularını ele almayacağım zaten maçı takip eden günlerde onlarca programda, onlarca yorumcu tarafından konuşuldu ve yorumlandı.Hamsi ve hamsi ürünleri ile aramdaki zayıf bağlardan dolayı şehre ulaşır ulaşmaz yönümü Akçaabat'a,  köftecilere çevirdim ve ünlü Akçaabat köftecisi Nihat Usta'ya ulaştım.Deniz kenarındaki masamda, dalga sesleri eşliğinde dokuz lezzetli köfteyi (bir porsiyon), nar ekşili salatayı afiyetle yedim.Lezzetli yemek, deniz, dalga sesleri üçlüsünün bünyemde yarattığı mutluluğu yazımın sonlarında ayrıntılı bir şekilde anlatacağım.Bir mutluluk haberi de 1926 yılında kurulmuş Selim Pastanesi'nden geldi, profiterol'ü gerçekten çok lezzetli ve başarılıydı, İnci Pastanesi'ni aratmadı.Uçakta iken yaşadıklarım ise Unutamadığım anılarım numara 354 ‘deki yerini aldı.(Bknz –Unutamadığım anılarım no:354)


Trabzon Paketi Hesap Özeti
Yediğim köfteler : Ömrüme katkısı (+) üç saat
Yediğim tatlılar : Ömrüme katkısı (+) beş saat
İçtiğim çaylar : Ömrüme katkısı (+) dört saat
Lokantada, çay bahçesinde, takside, otelde, müzede, ….. birçok kişi ile yaptığım kısa sohbetler : Ömrüme katkısı (+) dört gün
Stad girişinde güvenlik aramasında üzerimdeki fotoğraf makinesi yedek pillerinin (40 gr) alınmadan, Trabzon hatırası amaçlı aldığım mıknatıslı buzdolabı süsünün (10 gr) alınması : Ömrüme katkısı (-) dört saat


Unutamadığım anılarım no:354 :Trabzon – İstanbul dönüş uçağında hostesin elindeki "yirmi tl" ile tüm koridor boyunca "yirmi lira bozuğu olan varmı" diyerek parayı bozdurma çabası ( Topkapı - Esenyurt minibüs hattında bile literatürden kalkmış olan ‘ Para bozdurma eylemi'nin uçakta yaşanmış olması, olayı hafızama kaydetmeme ve her platformda anlatacak olmama sebeb oldu )


29 Ocak 2012 Pazar

The Cranberries ve Nohutlu Pilav (Eski Yazım)

Çocukluğumda birisi yanıma yaklaşıp, kulağıma "Gelecekte bir konserde nohutlu pilav yiyeceksin" şeklinde fısıldasaydı ona büyük olasılıkla "Adamım git işine" ya da "Hadi oradan meczup" gibi tepkiler verirdim fakat işin ilginç tarafı böyle bir fısıldama olmamasına rağmen The Cranberries konserinde nohutlu pilav yedim.Konserden hemen önce yiyecek satışları yapılan bölüme odaklandım ve nohutlu pilav'ın sıra beklemeden alınabildiğini öğrenince hemen satın aldım pilavımı.Dolores O’Riordan şarkılarını seslendirmeye başladığında plastik kaşık yardımıyla pilavımı afiyetle yiyordum.Konserin müzikal keyfini, hazzını orada bulunmayanlara ifade edebilmek, hissettirebilmek oldukça zor.Sadece konserde bulunan ve notalar ruhlarına tek tek işlenen kişiler ancak bunu anlayabilirler.Bugüne kadar gittiğim sekizyüzelli konserde (Daha az olabilir, çok emin değilim) gördüğüm insan profilleri bu konserde de karşıma çıktı; Profil bir : Konsere geliş amacı sadece müzik ve müzikal keyif olan, konserlerde bulunmasını çok istediğim insan tipi Profil iki : Bayan arayan bay, bay arayan bayan (Bay arayan bayanların sayısına "x" dersek bayan arayan bayların sayısı "16 x^2/2!" formülü ile kolayca hesaplanabilir) Profil üç : Konsere nohutlu pilav yemek için gelen insan tipi!

28 Ocak 2012 Cumartesi

Tok Karnına Ev İçi Sosyallik

Atom Fiziği’nin çözülememiş problemlerinden daha zordur evde tok karnına yapacak bir şey bulamamak.Yemekler afiyetle yenilmiş, hazır kahvemiz içilmiş artık ev içi sosyallik saati gelmiştir.Televizyon kanallarını dolaşırken iki tür yapım ile karşılaştım, birincisi ‘ copy-paste ‘ yöntemi ile hazırlanmış sözde komedi dizileri ki esprileri küfür ve argo tabanlıdır, ikinci tür ise dramatik ve göz yaşı içeriklidir.Ülkemizde yaşadığımız deprem, terör gibi üzücü ve yıpratıcı olaylar bünyemin dramatik taşıma kapasitesini doldurmuş hatta taşırmıştır bile, dolayısıyla ikinci türe erken bir veda gerçekleşti.Bir son dakika gelişmesi olarak aklıma gelen birkaç tür daha vardır, bunlar da tartışma ve yarışma programlarıdır, bunlar zaten ev içi sosyalliğimde kategori dışıdır, elendiler malesef. Televizyon kapatılır; hem kumandadan hem tv nin üzerindeki dairesel içinde çizgicik bulunan logo nun bulunduğu düğmeden, kırmızı ya da markalara göre farklılık gösteren renkli ışık söner. * Televizyonun kapatılmasıyla yaşadığım sendrom bir üst levele çıkarak paradox halini alır, karnım hala toktur ve hala yapacak bir şey yoktur.Aslında bir şeyler okumak iyi bir çıkış yolu gibi gözükmektedir fakat okuma isteğim minimal düzeylerde dolaşmaktadır bu gece.Bir anda içimden yazmak geldi ve böylece başladım okuduğunuz satırları yazmaya.Gönül isterdi ki cümleme ‘ Glokalizasyon sürecinde inovatif yaklaşımlar ve etkileri ‘ türünden fiyakalı ve bilimsel terimlerle başlamak ve okuyucuyu ne bilgili ve değerli bir yazar imajı ile büyülemek fakat gönlümün isteği ile kelime hazinemi buluşturduğumda aralarında derin uyuşmazlıklar ve kalibrasyon farklarına rastladım.En iyisi günlük kelimelerimi kullanarak bir şeyler yazmaktı, fiyakalı kelimeler kullanmak için çok genç ** ve hazırlıksızdım.Sözcükler arasında dostluklar kurup onların anlamlı cümleler haline dönüştüğünü görmek keyif vericiydi. * enerji tasarrufu ** 30 artı-eksi 1